15 Şubat 2017 Çarşamba

Sevgili Dostum Ekmek

Son dönemin pek ünlü konusu ekmek ve buğday üzerine saygın bilimsel dergilerde 100'den fazla makalesi yayınlanmış Hacettepe Üniversitesi'nden Profesör. Dr. Hamit Köksel'in mektubunu buraya almak istiyorum. Altına benim de imzamı atacağım bu mektup sizi yine de kesmezse, ironisi ağır kaçıyorsa, atalık bir tohum olan Siyez gibi çok güzel bir buğdayın ürünlerini de (diğer tüm organik buğday ve tahıl ürünlerinin yanı sıra:) desteklediğimi ve sattığımı hatırlatırım. Reklam gibi oldu amacım o değilken ama neyse bilin de:)

Güzel bu yazı ve ilk okuduğum bağlantısı ile sizi baş başa bırakıyorum.

"Sevgili dostum ekmek,

Uzun bir süreden beri sana mektup yazmak ve dertleşmek istiyordum. Kısmet bugüneymiş.
Bildiğin gibi biz âdemoğulları, başımıza kötü bir şeyler geldiğinde sorunu irdeleyip sebeplerini bulmaya çalışmak yerine suçu başkalarına atmayı, onları karalamayı marifet biliriz.
Bildiğin gibi son yıllarda başımızda aşırı kilo, obezite, kalp damar hastalıkları, kanser gibi problemler var. Tabii ki biz âdemoğulları masumuz. Ama sorunlar büyük ve bir suçlu bulmamız gerek. Bu sefer de faturayı sana çıkarmak zorundayız. Umarım bize çok darılmazsın.
Sen diyeceksin ki ben sizi binlerce yıldır doyuruyorum. Şahit olarak Profesör Klaus Schmidt’i ve Göbeklitepe’de yaptığı buğday ve ekmeğin tarihinin 12 bin yıl öncesine dayandığını gösteren kazı çalışmalarını göstereceksin. O zamanlar aşırı kilo bu kadar yaygın değildi diyeceksin. Ama kusura bakma, bize (kendimiz dışında) bir suçlu gerek. Yaşamınız aktif değil, spor yapmıyorsunuz, saatlerce TV karşısında oturmak yerine hareket edin diyeceksin. İhtiyacınız kadar yiyin, israf etmeyin, dünyada bana (ekmeğe) ulaşamayan 1.5 milyar aç insan var diyeceksin. Sen de işin en zor olanını bize bırakıyorsun. Bir fırının önünden geçerken sıcak ekmek kokusuna nasıl dayanabiliriz?
Sorunlar büyük, suçu sadece sana atmak da yetmeyecek. Bize başka suçlular da gerek. Seninle arkadaşlık yapanları hatta bazı yakınlarını da suçlayabiliriz. Örneğin seni üretmek için gerekli unu bize veren buğday gibi. Biz gerekirse kendimizi suçtan arındırmak için buğdayın GDO’lu olduğunu, kromozom sayısının değiştiğini söyleyebiliriz. Hatta ekmeklik buğdayın kromozom sayısı 42 olduğu halde kafamız esince 43, 46 veya 49 gibi sayılar söylersek kusura bakma.
Buğdayın verimini arttırarak, dünya açlık sorununun çözümüne katkıda bulanmaya çalışan, “Yeşil Devrim” in Babası Nobel Barış ödüllü Dr. Norman Borlaug da suçlu. Dr. Norman Borlaug’un kısa boylu buğdayları ıslah programlarında kullanarak kuraklığa ve yatmaya karşı dirençli buğdayların geliştirilmesini başlattığı söyleniyor. Doğada asırlardır olduğu gibi, buğdayları kendi aralarında birleştirip, meydana gelen yeni buğdaylardan daha verimli ve dayanıklı olanları seçerek karnımızı doyurmamıza yardımcı oldu da ne oldu?
Senin kabahatlerin saymakla bitmez. Bazı hekimlerimiz çölyak hastalığına senin sebep olduğunu söylüyor. Sen; çölyak genetik yapınızla ilgili olduğu kanıtlanmış olan oto-immün bir hastalıktır, birçok Dünya ülkesinde %1’in altında çölyak hastası var diyeceksin. Ama bizim televizyon programlarından hiç inmeyen hocalarımız var. Onlar nüfusun yarısından fazlasının çölyaklı olduğunu, ekmek tüketmeyi kestiğimiz anda tüm dertlerimizden anında kurtulacağımızı söylüyorlar. Bunların sayesinde dünya glutensiz ürün pazarı milyar dolarlara ulaştı, birileri bu işten iyi para kazanıyor diyebilirsin. Şimdi biz koca koca tıp profesörlerine mi inanacağız, yoksa senin gibi bir garibana mı?
Binlerce bilimsel çalışma sonucuna göre; tam tahıl ürünleri tüketiminin toplam kolesterol, LDL kolesterol ve trigliserit seviyelerini düşürdüğünü, kalp hastalıkları ve ilişkili sağlık problemleri üzerinde pozitif etki yaptığını, tahıl lifleri tüketiminin vücut kitle indeksini ve kan basıncını düşürdüğünü söyleyerek daha fazla tam buğday ekmeği tüketmemizi önereceksin. Tüm bu bilimsel verilere rağmen bence biz ekmek yemeyin diyen hocalarımıza inanmaya devam etmeliyiz. Çünkü onlar ve onları televizyon programlarından indirmeyen yapımcılar öyle istiyorlar.
Sevgili dostum ekmek,
Tüm bu karalamalara rağmen, yine biz nankör insanları doyurmaya devam ediyorsun.
Çünkü sen nimetsin ve sana ne kadar kara çalsak da kıyamete kadar sana muhtaç olduğumuzu biliyorsun.
Seni her zaman saygıyla öpüp alnıma koyacağımı bilesin.
Seni çok seven ekmekçi Hamit Hoca


Hiç yorum yok: