msg etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
msg etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Aralık 2012 Çarşamba

Bitmedi şu glutamat!

kiloyla satılır bunnar evet.
Aralığın 5'inde yazdıydım glutamatlar üzerine. Detaylı soru gelmiş isimsiz bir okurdan. Hiç üşenmedim, tam bir buçuk günümü harcadım. Konu üzerine bir sürü şey okudum, cevapladım.  Dün akşam bitirdiğimde başım ağrıyordu. Akşam sevdiceğe bir bölümünü okurken imlalarımı filan fark ettim ama tekrar oturup düzeltecek halim yok, en azından şimdilik.

Orjinal bağlantı burda, yazıyı buraya da kopyalıyorum. Benden bir süre haber alamazsanız üzülmeyin bi e-ticaret sitesi kurup gelicem:)



Sayın Noname,

Glutamat yazısına yorumunuzu pazartesi günü gördüm ve yaptığım okumalar ve araştırmalar sonucunda sorularınıza yanıt vermeye çalışacağım. Bu arada anneloji.com’da bu yazının yayınlanmasının hemen öncesinde yalansavar.org’da konu üzerine altına benim de imzamı atabileceğim bilimsel makale olabilecek kadar iyi bir yazı yazmış ve konu üzerine bu kadar kafa patlatmasından dolayı sizin sorularınızı da iletip görüş aldığım Bahadır Ürkmez Bey’e de özellikle teşekkür ediyorum.  

Bir tıp doktoru olmadığımı, mesleğimle ilgili ya da değil herhangi bir konu üzerine kendi kafamdaki sorulara bilimsel cevapları bulmadan durulmayan bir anne olduğumu hatırlatarak başlıyorum.

1- Serbest glutamik asit ve MSG sizce etki olarak farklı mıdır ? 

Sayın Noname, burda “bence” diye bir şey yok. Biokimya, beslenme, tıp, eczacılık ve gıda alanlarında farklı üniversitelerde çalışan Almanya, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletlerinden 10 uzmanın glutamatlar üzerine yapılmış son çalışmaları yorumlarıyla derledikleri 2007 senesinde  hakem onaylı dergide yayınlanmış (Consensus meeting: monosodium glutamate – an update, K Beyreuther et al., European Journal of Clinical Nutrition (2007) 61, 304–313 ) bir “konsensus güncellemesinden” alıntı yapacağım:

"MSG ve glutamat'ın diğer tuzları sulu çözeltilerde ayrışırlar ve bu nedenle serbest glutamik asit ile aynıdırlar ve bundan sonra L-glutamat (GLU) terimi kullanılacaktır" (Metin : "To clarify that added monosodium-L-glutamate (MSG) and all other glutamate salts dissociate in aqueous solutions and therefore are identical with free glutamic acid, only the term L-glutamate (GLU) should be used in the following statements. "

2- http://www.inspection.gc.ca/english/fssa/labeti/guide/ch4e.shtml burada yüksek serbest glutamik asit içeren gıdaların “no msg” adı altında etiketlenemeyeceği kanunen belirlenmiş. o halde hidrolize işlemi sonucu yüksek glutamik asit içeren gıdalar için NO MSG denebilir mi?

Verdiğiniz Kanada Gıda Araştırma Ajansının bağlantısı genel bir etiketleme, pazarlama tebliği. Kanada’da satılacak bir gıda maddesinin ambalajında ya da reklamında nelerin söylenip nelerin söylenemeyeceği vb üzerine odaklı. Bizim etiketleme tebliğimizde benzer maddeler vardır. Her ne kadar senelerdir çok ünlü bir gazoz firmasının “nefis tad” yazabilmesine gıcık olsam da bir gıdanın etiketinde gıdanın sahip olmadığı özellikleri yazmak, varolan bir özelliğinin pozitif bir sağlık etkisine yol açacağı anlamı verecek ibareler, şekiller, sözcükler vb kullanmak bizde de yasaktır.

Burada Kanada eğer bir gıda için “MSG içermez” ve benzeri bir tanıtım cümlesi kullanılacaksa hiç bir şekilde glutamat içermemeli diyor. Neden? Çünkü doğal ya da dışarıdan eklenmiş glutamatların kullanımı fark etmiyor. Peki glutamatlara dozaj bile vermeyen, kullanımını serbest bırakmış bir ülke neden bunu söylüyor? Bunun cevabını ben bilmesem de bir yorum getirebilirim. “Canada” ve “msg” kelimelerini beraber arattığınızda Kanada Sağlık Bakanlığı’nın http://www.hc-sc.gc.ca/fn-an/securit/addit/msg_qa-qr-eng.php adresli MSG üzerine soruları yanıtladığı sayfa karşıma çıktı. Burada Birleşmiş Milletler ve Dünya Gıda Örgütü’nün beraber yaptığı çalışmalarda glutamatların tüketiciler üzerinde negatif bir sağlık etkisi olmadığı sonucuna varıldığı, Kanada’lı sağlık uzmanlarının da aynı fikre sahip oldukları ama ne olursa olsun kimi insanların glutamatlara karşı alerji tipi bir reaksiyon ya da aşırı duyarlı olabileceği ve bu tip bir rahatsızlık yaşamamaları için de glutamat içeren gıdalardan uzak durmaları gerektiği belirtilmiş.  Yani esasında Kanada devleti bütün bilimsel kanıtlara rağmen “Bende glutamat hassasiyeti var, glutamatlı gıdalar tüketmek istemiyorum, bunun da etikette belirtilmesi lazım.” diyen ya da diyebilecek vatandaşlarına saygıyla yaklaşıp gıda etiketleme ve reklamlarını buna göre düzenlemiş. Ama tabi dışarıdan katılan ile gıdalarda kendiliğinden bulunan glutamatlar aynı şekilde vücütta sentezlenip eğer söz konusuysa aynı reaksiyonları verecekleri için kendiliğinden glutamat içeren ama dışarıdan glutamat katılmayan gıdalara “MSG içermez” ibaresinin eklenmesini yasaklamış. Bu durum üzerinden bilimsel değil sosyolojik bir yorum çıkar sadece.


 3) Glutamik asit non-essential bir amino asit olduğundan vücut onu kendi ihtiyacına göre üretmiyor mu anne sütünde de benzer bir süreç var. yüsek oranda dışardan alımı gerekli bir madde midir?

Bir aminoasit eğer esansiyel ise sadece vücudun dışarından temin etmesi gerekir. Glutamik asit esansiyel bir aminoasit olmadığı gibi en az alınması gereken bir miktarı da yoktur örneğin demir gibi.

4) 1 aylık bir bebekte kan-beyin bariyeri oluşmuş mudur? oluşmadıysa hiç bahsetmemişsiniz yazınızda ama excitotoxin kategorisine giren bu madde bebek beyninde zarasızdır neticesine nasıl vardınız? enjekte etmeseniz de beyne direkt gittiği için.

Yazımın en başında dediğim gibi doktor değilim, hele çocuk ya da bebek doktoru değilim sadece doğruları bilimsel olarak araştıran ve bilgi paylaştıkça çoğalır prensibi ile paylaşmaya çalışan bir gıda mühendisi anneyim. Sadece burada değil profesyonel iş ve özel hayatımda yazdığım, söylediğim ya da tavsiye ettiğim hiç bir gıdanın, ürünün ya da tekniği, verdiğim bilgilerin hiç birinin sağlık üzerine ufakcık bir negatif etki yaratmadığına da bilimsel olarak eminim. Kimsenin yüzüne bakıp da söylemeyeceğim şeyleri internet ya da yazılı ortamda da söylemem ve insanların da bu prensibe sahip olsalar daha şık bir iletişime geçilebileceğini düşünürüm.

Tüm bu çerçevede Bahadır Bey’in sizin bu sorunuz üzerine bana ilettiği cevabı ben de düşündüğümden tekrar tekrar yazmamak adına aynen buraya kopyalıyorum :  
Bebeklerde kan beyin bariyerinin oluşma zamanı konusunda bir konsensus bulamadım. Ancak hamileliğin 3. evresinden - doğum sonrasından 6 aya kadar süreler içinde oluştuğuna dair iddialar var. Bazı makaleler bebekte kan beyin bariyerinin fonksiyonel olduğunu söylüyor. O nedenle bu konuda oluşma zamanına takılmadan gene uzmanlara kulak vermek lazım:
"Glutamat tuzlarının (MSG ve diğerleri)  yiyecek katkısı olarak kullanımı bütün toplum için zararsızdır. Aşırı derecede yüksek doz GLU bile fetal dolaşıma geçmemektedir. Ancak hasarlı kan-beyin bariyerinin varlığında yüksek dozların etkisi daha çalışılmalıdır." European Journal of Clinical Nutrition'da yayınlanan "Consensus Meeting: monosodium glutamate - an update" isimli makaleden (Orjinal metin : "The general use of glutamate salts (monosodium-L-glutamate and others) as food additive can, thus, be regarded as harmless for the whole population. Even in unphysiologically high doses GLU will not trespass into fetal circulation. Further research work should, however, be done concerning the effects of high doses of a bolus supply at presence of an impaired blood brain barrier function.")  
Açıklama: Bütün toplum = yetişkinler + bebekler. Kan-beyin bariyeri hasarlı ise çalışma gerekli. Bebeklerde kan beyin bariyeri hasarlı değildir. Bebeklerde ne şekilde çalıştığına, ne zaman çalıştığına dair bir ortak bakış yok. Zararsız olduğunu çıkarıyorum ben ama isteyen emzirme döneminde glutamat tuzlarından uzak dursun. Ama bu bana çok emen çocukların ne kadar GLU aldığı sorusunu sorduruyor? ”
5) madem msg bebekler için çok güvenli ise neden bebek mamalarından çıkarıldı? ama eşdeğeri olan glutamik asit bazı mamalarda yüksek oranda mevcut -kilolarca salça yedirmenize eşdeğer oranlarda mesela
Sayın Noname, glutamatların hiç biri için özellikle bebekler için çok güvenli demedim, bebek mamaları ile ilgili hiç bir yorum yapmadım ilk yazımda. Bebek mamalarını glutamat içeriğinden dolayı değil aşırı şeker ve karbonhidrat yükü nedeniyle çok tasvip etmem, şükür ki bebeğim için de kullanmak zorunda kalmadım. Bebek mamaları ve devam sütleri kesinlikle ihtiyacı olan bir çok çocuğun hayatta kalmasına yardım ediyorlar ve bir zorunluklar kimi aileler için. Bebeklerde 6 aydan ve bir yaşından önce tüketmemesi gereken gıdalar vb bellidir. Bunların içerisinde özellikle glutamat olsun diyen kimdir, böyle bir şey denmiş midir bilmiyorum. Glutamat oranının kimi bebek mamalarında neden yüksek olduğunun cevabını sanırım üretici firmadan alabileceğiniz bir bilgi olmalı. Yanıtlarını benimle de paylaşırsanız çok sevinirim.

6) Hidrolizasyonla elde edilen glutamik asit birebir doğadakinin aynısı mı? mesela d-glutamic acid, pyroglutamic acid gibi maddeler de açığa çıkıyor mu? bunlar da çok faydalı maddeler mi?

Bu sorunuza yukarıda cevap verdim. D-glutamik asit ve payroglutamik asit için araştırma yaptım ama tatmin edici bir bilgiye ulaşamadım. Eğer sizde varsa lütfen benimle paylaşın. Belki bu konuda yıllar yıllardır çalışan glutamatların zararsız olduğunu belirten bilim insanlarına “yahu biz bunu nasıl gözden kaçırdık” dedirtiriz kim bilir!

7) Alerji türü reaksiyonlarla sınırlı dahi olsa MSG eşdeğeri maddelerin MSG içermez adı altında pazarlanmasını doğru buluyor musunuz? 

Buraya kadar Bahadır Bey’in bilgilerinden ve yorumlarından faydalanmışken kendisinin bu sorunuza verdiği yanıtı es geçmeyeceğim : “Hayır doğru bulmuyorum. Kanada'nın yaptığı düzenleme harika!!!  Evde salça, makarna yapan, peynirli tost yapan doğal anneler çıkıp ben hiç katkı kullanmadım, MSG yok, katkı yok diyemeyecekler ve saf insanları kandıramayacaklar.”

Alerjen konusunda aşırı hassasım bir gıda üreticisi olarak. Bilimsel anlamda bir ispat söz konusu olmasa da insanların glutamat kullanmama isteğini domuz ya da alkol tüketmek istememek ile aynı kulvarda görüyor ve saygıyla karşılıyorum. Bunun ötesinde de gıdaların kendiliğinden sahip olmadığı özelliklerin reklamcılar tarafından abartılmasına da (örneğin zaten kolestrol içermeyen sıvı yağların özellikle kolestrol içermez diye gözümüze sokulması gibi) öfkelendiğimi özellikle belirtmek isterim. Glutamat konusu çok abartıldı, buraya gelinceye kadar ilgilenmemiz gereken bir sürü başka sorun var gıdalarla ilgili. Ama önemli olan tüketicilerin kafasındaki soru işaretlerini kaldırarak güvenli ve sağlıklı gıdalar tüketmelerine yardımcı olmaktır.

Sayın Noname, umarım sorularınızı yanıtlayabilmişimdir. Kafanıza takılan başka bir nokta kaldı ise lütfen sorun, bilgim dahilinde yanıtlamaya çalışırım. Burada yaptığım gibi başka ilgili kişilerden, uzmanlardan da fikir ve yardım ister araştırırız. İsterseniz site yöneticileri ile irtibata geçin ve iletişim bilgilerimi alın. Ben her türlü etkileşime açığımdır malum bilgi paylaştıkça çoğalır.

Saygılarımla,

Tuğba Bayburtluoğlu

5 Aralık 2012 Çarşamba

Felaket tellalığı, glutamatlar, maya ekstraktı filan filan filan

Geçen yine anneloji.com dan bir soru geldi monosodyum glutamat üzerine ben de cevapladım : http://anneloji.com/archives/6821

Bir kaç gün öncesinde de zaten yalansavar.org glutamatlar üzerine detaylı ve benim de altına imza atabileceğim bilimsel kalitede bir yazı yayınlamıştı  : http://yalansavar.org/2012/11/28/aci-tatli-eksi-tuzlu-metalik-ve-msg/

Ben cips severim açıkçası. Tüketimimi sınırlamaya çalıştığım bir rafine gıda. Barbekü ya da köri gibi hazır sosları da severim. Bunları sevmemin sebebinin aroma arttırıcılar olduğunu sanırdım taaaaa ki aldığımı bile unuttuğum Kühne'nin hazır Köri Sosu aklıma gelip de fırın köftenin yanında deneyinceye kadar. 

(Hemen aç parantez, fırın köfte çalışan insanın kurtarıcısıdır. Bir kilo kıymadan köfte yapın, bölün güveç kaplarına, küçük borcamlara incecik serin, atın buzluğa; sabah işe giderken buzdolabına indirin, eve geldiğinizde salata hazır olana kadar pişer fırında. Üstüne biraz kaşar süper akşam yemeği işte)


şukela:)
Yani meğer ben baharat seviyormuşum:))  Kühne Kori Sosu'nun üzerine koca koca yazmış aroma arttırıcı da koruyucu da kullanmadık diye. Yeni trend bu gıda firmalarında. O kadar çok korktu ki millet asılsız haberlerden satışları belki düşmedi  şirketlerin ama kimisi müşteri isteklerine gerçekten değer veriyor olmak için kimisi öyle görünüyor olmak için koruyucular kalktı, aromalar yerinde dursa da aroma arttırıcılar koymuyoruz dendi filan filan. Bir kaç özel durum dışında devletin bir sınırlama getirdiği de yok. Bunların hepsi pazarlama işte dostlar.

Şimdi Evropa'da Amerika'da maya-ekstraktı karşıtlığı var. Bir kaç ay içerisinde bize de gelir maya-ekstraktlarının ne kötülükler aman allahım neler neler yaptığına dair bilgiler. Herkesi alır bir telaş. İçinde maya ekstraktı olan gıdalar ifşa edilir. Bir doktor çıkar esasında mayalı ürünlerin kullanılmasının bla bla bla olduğunu ve şu bu şu hastalıklara sebep olduğunu söyler. Listeler abartılır, korku köpürtüldükçe köpürtülür. Bilimum uzmanların fikri sorulur, iyi niyetli olanlar araştırır "korkmayın" der, vakti olmayanlar da "yemeyin kardeşim" der çıkar işin içinden. Bu böyle bi kaç sene devam eder. Sonra müşterilerinin isteklerine acaip önem veren bir firma çıkar flaş flaş flaş biz maya ekstraktı kullanmıyoruz ürünlerimizde der. Gazeteler haber yapar, sosyal medyada paylaşılır, millet aferin lan der. Sonra başka bi kötü bileşen belirir döngü yine başlar ama kimse de dönüp bakmaz akrilamid sorununa ya da köy pekmezlerindeki kanserojen HMF illetine. Olan yine benim gibi gerçek sorunlara dikkat çekmeye çalışanlara olur, ya da bişi olmaz ne bileyim ben artık yazıp geçiyorum, sorana da "Rafine gıda tüketmeyin" diyorum. Kendime de diyorum tabi:)

19 Eylül 2012 Çarşamba

Kısa kısa: MSG, Knorr, Ikea, Tamek, Metro

Klasik blog cümlesi : Yazacaklar birikti. Zaten çoktu da üzerine 4 gün İstanbul ziyaretinde alınanlar, tadılanlar, görülenler filan filan eklendi. Bir kaç not geçeyim :


resme aldanma resme aldanmaaaaa!!!
- Knorr çorbalarda monosodyum glutamatı kaldırdık dedi. Esasında Ramazan'dan önce dedi bunu ama benim alıp tatmam ancak bu zamanı buldu. Valide Sultan Çorbası'nı yaptım. Fena değil tadı ama yemek diktatörü sevdicek beğenmedi. Köftesi biraz daha fazla olsa bildiğin sulu köfte olacak. Esasında pratik bir sulu köfte bazı olarak kullanabilir kimisi:)) MSG konusuna geri dönersek söylemiştim. Tüketici bastırdı mı firmalar değişikliğe gider. İyi oldu bu msgsiz çorbalar her ne kadar msgnin abartıldığı kadar sorun yarattığını düşünmesem de. Siz yine de gözü kapalı almayın hazır çorbaları msgsiz diye. Mutlaka etiketi okuyun.. Hazır çorbalardaki tek tehlike yüksek tuz oranı kaldı. Yakında bu konuda da car car car mesajlar yağmaya başlar. Firmaların bu konuda adım atması bi iki seneyi bulur.


okunmuyo da yenmiyo da kardeşim..
- Ikea'ya geçen gidişimde organik reçel bulduydum. Kuş kondurmamışlar. Yazmaya değer değil. Bu sefer erken vakitlerde aç bilaç oralardaydık. Hafta içi sabah 11'e kadar 1,95'e güzel kahvaltı imkanı devam ediyor. Sanırım vazgeçmezler. Ortalık okula çocukları bırakmış gelmiş annelerle doluydu nitekim. 95 kuruşa Simitler tap tazeydi. Nutella'nın en sağlıklı hali olan 3 gramlık porsiyon da insanın tatlı ihtiyacını gideriyor tabi:)) Çıkarken gıda reyonuna yine göz attım. 2 kilo köfteye 39 lira istiyorlar. Yahu ben 39 liralık malzemeyle kaç kilo köfte çıkarırım haberin yok İkea:) Bi de gevreklerinden alayım dedim. Allahım yatıp kalkıp Eti'ye şükrediyorum kepekli Etimek ürettikleri için. Bu ne ya İkea'cım, hem okunmuyo hem yenmiyo. Bi tanesi de 40 kkalori. Aghhhh...

- Bi kafayı toplasam çiğ süt yazısını bitiricem. Bir de herkesin çoktaaaannnn gittiği ama benim ancak içeriye adım attığım süper bir mekan var. Orası da süpriz olsun efem, ileriki günlerde yazıcam ilk restaurant / mekan / cafe işte adı her ne ise yazımı:)))

- Tarhana yaptım. Şu anda kuruyor. Cumartesi çalışmayıp da sabahın köründe uyanınca pazara gittim. Minicik kırmızı biberler beni kendilerine çekti, makarna tarifi deneme hayallerini tarhanaya çevirdim; pişman değilim.)) 10 gün mayalandı. Şimdi kuruma aşamasında. Kilolarca malzeme alıp yapmaya gerek yok. Tüm malzeme, miktar, teknik ve tabi besin öğeleri ile karşınızda olcam. Hele bi kurusunlar da..

- Ayol böyle kısa kısa yazmak daha iyiymiş. Üstünden yük kalkıyor insanın. Hayır tamam blog kişisel bir zevk ve seçim, işi doktora tezine döndüren benim ama ben böyleyim napiimmm..

- Tamek Menemen Harcı çıkarmış. Henüz tadına bakmadım ama pembe domatesler ile köy biberlerinden yaptığım 3 kavanoz harcım dondurucuda kuzu kuzu yatsa da tüm kış eminim yetmeyecek. Bir bakmak lazım tadına. Umarım çok asitli değildir. 

- Kısa kısa yazmak süpermiş. Böyle elimde bir bardak çayla ayağımı altıma alıp daldan dala muhabbet ediyomuşum gibi geldi. Eee daha daha nasılsın blogcum:)))

- Metro Gross Market Kozyatağının gıda bölümünü incik cincik gezdim. Eskiden çok yakın otururdum, tüm donmuş ürünleri filan burdan alırdık. Şimdi en yakın Metro'ya 200 km uzak olduğumdan Natura Verde adı ile çok ucuza dondurulmuş sebze vb çıkardıklarına sevineyim mi üzüleyim mi bilemedim. Bir akşam yemeğinin garnitürü 5 dakikada tabakta. Yıkanmış temizlenmiş, susuz bir şekilde torbaya girmiş. Brokoli, karnıbahar, biber ve mısır. 450 gram kadar bir sebze. Akşam hemen salata niyetine buharda pişirip masaya koyduk. Az bir zeytinyağı ve limon ilavesiyle muhteşem oldu. El kadar şeye 2 lira vermem diyebilirsiniz ama ben bu kadar pratikliğe veririm vallahi:))) Resim bulamadım gidin bakın işte..

- Kış sebzeleri pazarlarda görünmeye başladı diye sevinen bir manyak ben miyim:))

Şimdilik bu kadar. Daha notlarım yazacaklarım bitmedi tabi ama "okuneybıl" bir uzunluk iyidir:))

30 Temmuz 2012 Pazartesi

Raftakiler - Ülker İçli Köfte Harcı

Büyük gıda firmalarımız etin uygun ve tabi ucuz bir  şekilde kurutulabildiğini keşfettiklerinden beri çorbalara bir kaç gram koyup köfteli diye satmayı pek sevdiler. Ülker bu işi bi adım öteye götürmüş içli köfte harcı yapmış. Markette 2 liraya görünce aldım ben de.

zor buldum valla resmi...
Bir çorba paketinden hallice ambalaj iki parçadan oluşuyor. Bi tarafında dış hamur harcı diğer tarafında iç hamur harcı var. Toplamı 137 gram. Dış hamur harcına bi su bardağı kaynar su ekleyip bekletiyosunuz. İç harcı da yine yarım bardak su ile şöyle bir kavuruyorsunuz tavada. Ben iç harca tavsiye edildiği gibi ceviz ekledim. Böyle bir harçta içli köftenin olmazsa olmazı cevizi bulamamak beni şaşırttı açıkçası.

Ülker pakette demiş ki : Yarım saat dış harcı beklet sonra 5-10 dakka yoğur. Sevgili Ülker'cim ben 5-10 dakka yoğuracak zamana ve emeğe sahip olsam niye seni alayım? Di mi ama.

Neyse!! Sabrım elverdiğince yoğurdum ve resimlerde belirttiği gibi şekil vermeye çalıştım. 5-6 tane çıkacak yazmışlar ben 3.cü şekil vermede sıkıldım. Çünkü nerden tutarsam tutayım elimde kalıyor, her seferinde baştan başlıyorum. Bu kadar uğraşacaksam niye 137 gram cevizsiz bulgura 2 lira verdim diye her şeyi birbirine kattım ve minik köfteler yaptım.

Sonuç: Becerdiğim 3 tane içli köftenin birisi kızartırken parçalandı ama tatları fena değildi. Tabi ki bir profesyonelin elinden çıkmış bir içli köfte tadı yoktu ama fena da değildi. Diğer minik köftelerim daha fazla yağ çekti ve tatları da içliler kadar iyi olmadı.

Kuru karışım için besin değerlerini yazmışlar 100 gram için 277 kCal diye. Demek ki paketin toplamı 380 kCal. 6 tane köfte çıkartır da 100 ml yani yaklaşık yarım su bardağı ayçiçek yağında kızartırsak her bir köfte 210 kCal değerinde olur. Ülker bu yüksek kaloriyi tahmin ettiğinden isterseniz haşlayın yazmış zaten:)

Ürünün içerisinde katkı malzemesi niyetine bir tek aroma var. Geleneksel ürün diye sanırım monosodyum glutamat bile koymamışlar. Knorr olsaydı basardı vallahi MSG'yi acımazdı.

İçindekiler bölümünde bir sorun var. Ya yanlış yazmışlar ve kanunen sorun yaşayacaklar ya da kurutulmuş dana etini miligram seviyesinde eklemişler, bizi köfte diye kandırıyorlar. Kanunen en çok kullandıklarından en aza doğru yazmaları gerekiyor. Aromadan, baharattan daha az miktarda kurutulmuş dana eti var üründe beyanatlarına göre.

Huysuz mühendis hiç bişeyini mi beğenmedin ürünün diye soranlar olacaktır. Ülker'in geleneksel bir ürüne kalkışmasına sevindim onu söyleyeyim baştan. Gerçi bildiğin toz karışım ve hatta tadı da çok tutmamış bir toz karışım ama ezeli çorba ve harç savaşlarında kendine açtığı yeri sağlamlaştırmak istiyor Ülker. Biz yazdıkça, denedikçe ve tabi carladıkça ürünü geliştirirler umudu içerisindeyim. Şu haliyle bu ürün vakti kıt, sabrı az ama damak tadı gelişmiş zamane insanı için bir nefis körleyici, aniden bastıran misafire çıkarılacak güzel bir aperatif ya da evladına kendi mutfağını öğretirken kilolarca bulgur ile kıymayı harcamak istemeyen bir anne ya da bir ustanın yardımcısı olabilir.