23 Kasım 2012 Cuma

"Kolaysa sadece bir ekmek alıp çık!"

Süpermarketlerin bizi daha fazla alışverişe yöneltmek için yaptıklarından bahseden yazının başlığını ve kendisini alıyorum bloguma. Hem belki gözünüzden kaçmıştır diye hem de ne zamandır kafamda dönüp duran bir kaç tespit var efem onu yazıcam. 

Gıda mühendisliği eğitiminde pazarlama dersi vardır ama çok ağır değildir. Gerçi Tevfik Hoca'nın kapısını meraktan aşındırmışlığım çoktur. İlgim hep vardı yani. Bi de ihtiyacım olduğunu düşündüğüm için gittim yüksek lisansını yaptım. Bu yazıdan da bilmediğim tek bir şey öğrendim, karoların küçüklüğü büyüklüğü meselesi. İlginç di mi? Daha neler neler keşfedilecek pazarlama konusunda sen bi dur dur:)))

Sevdicek beni ve bir çok hatunu marketlerde fazla zaman geçirmekle, ihtiyacımız olmayan şeyleri incelemek ve almakla itham eder ve kendi market turunu ne kadar kısa sürede bitirdiği söylendiğinde de "uçak tekerleri indirimdeydiş ama Tuğba bakar nasılsa durmadım ben" diye giydirir sağolsun. Ama market alışverişinde unutkanlığı çoktur haspamın o başka.


heheyttt *


Zamanında süpermarket ve alışveriş marketlerinin insanlara yalancı bir özgürlük  hissi verdiğini, bunun da kapitalizmin bir oyunu olduğuna dair bir yazı okuduğumda "aha" dediğimi şimdi kabul edeyim. Harbiden de insan bazen tüm o binanın kendisi için yapıldığını, tüm reyonların kendisi için cici cici hazırlandığını filan düşünüp gaza gelebilir. "Len evi bok götürüyo ben burda napıyorum?" demez, nizami, şık, yeni ve temiz ortamları sever çoğunluk.

Bir de işin toplumun sana yakıştırdığı hobilere, ilgilere sahip olma tarafı var. Komple alakasız bir yere gittim gibi görünebilir ama Virginia Woolf'un o ünlü tavsiyesinden yola çıktım sadece. Kadın, kafasında ne varsa onu yapması için kendine  bir yer açması gerektiğini savunur Woolf; "kendine ait bir oda"ya sahip olması gerektiğini söyler. Türk kadını gerek gelenek, gerek din ve benim boyumu aşacak bir çok psikolojik ve sosyolojik sebepten dolayı mutfağını o "oda" haline getirir. Eskiden dikiş odaları da vardı şimdi giyim ucuzladı biz ancak düğme diken nesiller olarak yetiştik. O dikiş odaları bile evin içerisindeydi. "Aman kadın dışarı çıkmasın, evinde otursun, çalışacaksa bile evinden çalışsın" cümleleri annemlerin zamanında daha çok kurulsa da hala kullanımda ve kimi zaman da bunu çok sorun etmemiş, çoktan içselleştirmiş hemcinslerimin dudaklarından dökülüyor. 

Ne diyodum? Hah. Türk kadının "kendine ait odası" mutfağıdır. Günde 3 öğün evde yemesek de ve hatta dört başı mamurluk derdinde olmasak bile lezzetli ve tabi sağlıklı yemeklerin pişirilmesi fazlasıyla mesai gerektirir. Hadi çamaşırı da temizliği de bir günde hallettim desen bile yemek işi her gün en az bir öğün için bile olsa yer ister. Kahvaltı için bile "hazırlığın" yapılacağı bir "mekan"a ve alet ekipmana ihtiyaç vardır. İnsan fıtratıdır en güzele sahip sahip olmak istemek; hele bi de zevkli bir kadınsa döşer evini mutfağını. Kırmızı bir ruj yerine daha da ateşli bir tonda kırmızı bir blenderın hediye geldiği ilk anneler günü esasında tüm ailenin mutfağın tamamen anneye ait olduğunu altını koyu bir kalemle çizdiği gündür. Bunun bir sonraki aşaması annenin mutfağı yıktırıp yeniden yaptırmasıdır. E koca mutfak yaptırınca da artık dışarda satılan salçalar, tarhanalar beğenilmez, mutfak gereksizce ufak bir imalathaneye dönüştürülür ve o koca mutfağın meşrulaştırılması devam eder.

Marketten girdim nerden çıktım. Esasında mutfağın meşrulaştırılması konusu başka bir yazı konusu olacak kadar derin. 

Kısacası yemek hazırlamanın yanı sıra evin ve ev halkının bitmek bilmez ihtiyaçları için alışverişe gitmek zorunlu. Bu işi "tacizden kaçamıyorsan zevk almaya bak" şiarıyla kabul ediyorum ben en olmadı. Bir de tabi bambaşka konulara gidebilecek "BMW kullanamıyorum ama kolanın en iyisini içerim" olayı da var. Varoğlu var açıkçası. Pazarlama bu kolay mı? Ben azcık içimdekileri döktüm sadece.

Ha bu arada resimdeki iki şaşkın müşteriyi bulan el kaldırsın:))) 

19 Kasım 2012 Pazartesi

Gıda takviyelerinde tağşiş - Bakanlığın teşhiri

Bakanlık yine tağşişçi firma teşhir etmiş. Listeye bakıyorum iki firmayı tanıyorum. Biri Denizli'den bir meşrubatçı. Ya kötü niyetliler ya da kendilerine "enerji içeceği miksi" veren hammaddecileri kötü niyetlidir. Diğeri zaten Gıda Bakanlığı'ndan bile izin alma gereki duymadan çatır çatır kanyaklı "yaşam iksiri" satan firma. Zamanında arayıp sormuşluğum bile var, ithalat izinleri bile yok Bakanlıktan.

Burada yazacağım esas nokta Gıda Bakanlığı'nın derdi.

Alternatif tıp pazarı sadece Türkiye'de değil tüm dünyada büyüyor. Bizde zaten çarpık bir sistem var aktar diye. Kimse kusura bakmasın ama açıkta satılan çaydan, ottan insan ancak hastalık kapar. Belki bi kına alınabilir buralardan. 

Bizde ilaç reklamı bile yasaktır. Sağlık Bakanlığı burnundan kıl aldırmaz, hele ki ruhsat konusunda. Gıda takviyecileri bi yana ilaç sanayii bile ruhsat işine gelince yaka silkiyo Bakanlık'tan. E bi pazar var. Yurdumun açık göz "iş" adamları da afrodizyaktı, zayıflamaydı, saç ürünüydü diye bin bir derde derman bitkiselleri allayıp pullayıp satma derdinde. Şimdiye kadar gıda takviyesi diye kakalamaya kalktılar; izinleri de doğal olarak Gıda Bakanlığı'ndan aldılar. Negatif etkiler örneği zayıflama haplarından ölümler görülünce de suç Gıda Bakanlığına atıldı. 

En son gıda takviyeleri üretmek isteyen bir firma için ruhsat işlerini iki bakanlığa da danıştım. Sağlık Bakanlığı ara ürün, geleneksel formül filan dinlemiyor direkt ilaç ruhsatı verecekmiş gibi bir dosya istiyor. En az iki sene ve baya bir servete mal olacak bir çalışma gerek. Gıda Bakanlığı da uyanmış, bitki listesini düzenlemiş, başına dert açıldığından kılı kırk yarıyor. "İçinde o olmasın, bu olmasın, ilaç len o git Sağlık Bakanlığına" diyor. Bugünkü firma teşhiri de Gıda Bakanlığı'nın üzerinden yük atmaya çalışmasının bir sonucu.  Kızmıyorum valla haklılar çünkü bu ülkede en çok afrodizyak benzinliklerde satılıyor yahu, her benzin alışımda yeni bir marka görüyorum. Kardeşim git düzgün beslen, sigara içme, stres yapma, git bir üroloğa danış; ne medet umuyorsun ne idüğü belirsiz ilaçlardan. İki gram fazlam var diye ya da iki gece ateşli gece geçiremedim diye kendini ne öldürtücen. İnanma Bakanlık onayı filan olsa da ve hatta bırak aktarı eczanede satılsa da. Piyasada onaylı da onaysız da bir sürü ürün var. Kanma, içme, kullanma, kullandırtma. Sen "saf" olduktan sonra bu devlet seni ne kadar koruyabilir ki? 

8 Kasım 2012 Perşembe

Küflü peyniri atsak mı atmasak mı?

bu artık peynirli küf olmuş yahu...
Anneloji.com'da yayınlanmış bir cevap daha. Peşinen söyliyim börek yapmak da işe yaramayabilir. Buyrun efem : http://anneloji.com/archives/6774

Fotoğraf kredisi: http://www.basenow.net/2008/12/10/a-lesson-in-molds/ Eğlenceli bir küfler nerde bulunur yazısı...

6 Kasım 2012 Salı

Raftakiler - Orvital Organik Sosis

Geçtiğimiz haftalarda denedim ancak yazıyorum. Orvital organik tavuk işinde nispeten yeni bir firma. Bebişe en azından 2.5 yaşına kadar tavuk olarak tırım tırım Migros'larda bulduğumda Orvital alıp haşladım (bir de Hipp'in organik tavuk ve hindi yemeklerinden verdim). Belki arada kaçmıştır ama gönül rahatlığı ile ilk yedirdiğim sosis Orvital'inki oldu.

İçindekiler :  Organik dana eti, organik dana iç yağı, organik kırmızı tatlı biber, organik kişniş, organik sarımsak, deniz tuzu, doğal pirinç nişastası, doğal muskat, doğal akbiber.

İçindekilerde bir sorun yok. Kontrol firması IMO. İşini iyi yapan bir sertifikasyon firmasıdır. 

Üzerinde önce 2 dakka haşlayın sonra isterseniz kızartın diyordu, öyle yaptım. Açıkçası baya sert bir ürün, haşlayınca hacmi artıyor. Kızartınca da dış kabuğu dişe geliyor. Yani  konvansiyonel sosislerin o gereksiz yumuşaklığını beklemeyin bundan. Benim sevdicek gibi takıntılı "müşterileriniz" varsa küçük doğrayın. 

Bir de şu içinde spagetti geçen sosislerden güzel olur sanırım bundan. Resmi burdan aldım. Tarifi basit zaten.

Migroslarda var Orvital ama sanırım sadece büyük olanlarda. Ben Ataşehir Migros'ta rahat buluyorum bununla beraber diğer ürünlerini de. Organik piliç sosisleri de var, kırmızı etleri de ama açıkçası etlerini hiç görmedim. Şimdi yazarken farkettim hiç organik et yemediğimi. Ayıp valla denemem lazım en kısa sürede.)

Fiyat çok değil. 250 gramlık bir paket 10 lira civarı şimdi yanlış olmasın. Sosis ana besinlerden biri değil ama bir doğumgünü partisinde ya da misafir ağırlanacak bir kahvaltıda insanın vicdanını sızlatmayacak bir şarküteri ürünü bulunması güzel.   

2 Kasım 2012 Cuma

Et seçimi

Açık et nası seçilir sorusunu anneloji.com'da yanıtladım. 40 yıllık gazeteci gibi havalı havalı bağlantısını vereyim bare:))) http://anneloji.com/archives/6740