31 Ekim 2013 Perşembe

Üretimin ve Girişimciliğin Cilveleri

Dün üyelerime günlük epostamı yazdıktan sonra sanayiye gittim makarna makinamızın bozulan parçasını teslim almak için. Geldik üretime, usta parçayı monte ederken ben banka işleri için dışarı çıktım. Tam ATMye geldim telefon acı acı çaldı. Cep telefonları acı acı çalabiliyor çünkü gecenin bir vakti ya da sabahın körüyse, hiç beklemediğiniz bir zamanda beklemediğiniz birinin adı çıkıyorsa ekranda o %99 kötü haberdir.
 
Neyse efendim arayan usta olduğu için ben bir terslik olduğunu anladım korkuyla açtım telefonu. Parça olmamış, sorun daha büyükmüş, belki de makinayı İtalya'ya göndermemiz gerekebilirmiş.
 
O andan itibaren üretime varıncaya kadar ne hissettiğimi tarif edemem. Karmakarışıktım. Daha borcu bitmemiş değil borcunu ödemeye bile başlamadığım makinam bozulmuştu. Ne yapıcam ben diye ağlamaya başladım. Hem araba kullandım hem ağladım. Allahtan kaza maza yapmadan üretime geldim. Makinanın başına çöktüm ve artık kim ne düşünür umursamadan hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Bu arada usta sorunun o kadar da büyük olmadığını keşfettiğini, sanayide ufak bir teraziye alma ile hallolacağını anlatmaya çalışıyor ama benim kafam almıyordu. Gerçekten kafam almadı gerçekten. Ezelden beri leb demeden Çorum sanayiine leblebinin katkısı üzerine ahkam kesmeye başlayan ben GERÇEKTEN anlamadım ne olduğunu. Sonra sakinleştim, dinledim ve İtalya'daki üreticiye gönderecek kadar büyük bir dert olmadığını anladım.
 
Teknik detaylarla sizi boğmayayım. Hikayenin sonu mutlu bitiyor:)) Akşam makinayı geri alıp deneme yaptık, güzelim makarnalarımızı ürettik ve hepimiz birbirimize sarılarak bir daha ağladık.
 
Çok ağlağız değil mi:))
 
Eşyaya çok kıymet vermeyen biri olsam da üretimhanemdeki her türlü makine, alet ve ekipman benim için kıymetli. Düzgün çalışmaları, temiz ve iyi üretim yapmamızı sağlıyorlar. Çocuklarımız gibi titriyoruz üzerilerine. Dün gerçekten zor bir gündü. Hani nerdeyse her sabah sizlere bugün güzel bir gün olsun diyorum ya işte dileğim benim dün yaşadığım gün gibi olmasındır. Sonu güzel bitse de...
 
Kısacası bizde pes etmek yok, üretime ve AR-GE'ye devam:)) 

29 Ekim 2013 Salı

2000 kilometrelik fark

Bugün sadece bize özel bir bayrama uyanmak ne güzel değil mi:)) Benim en çok içimin kabardığı, yere göğe sığamayarak kutladığım bayramdır Cumhuriyet Bayramı'mız. Her Milli Bayramımız önemli olsa da özellikle bir kadın olarak en en ennn çok Cumhuriyet Bayramını seviyorum. Neden mi?
 
Bu dünyaya bir Türkiye kadar doğuda ya da güneyde gelebilirdim. Ya da Asya'da ya da Hindistan'da. Fırsat eşitliği olmayacağından benim gibi bir işçi emeklisi kızının burslarla çıkamayacağı, bırakın yabancı diller öğrenmeyi kendi dilinin inceliklerini öğrenmek için bile okula gidemeyeceği, erkenden evlendirileceğim, kadın olduğum için ikinci sınıf görüleceğim, çalıştırımayacağım hatta araba kullanmamın bile yasak olacağı topraklarda doğabilirdim.
 
Şükür doğmadım.
 
Bir 2000 kilometre kadar batımızda yaşayan bir kız çocuğuna da hiç bir zaman öykünmedim çünkü ondan eksiğim olmadan yetiştirildim, okutuldum, büyütüldüm, dünya vatandaşı vizyonuna sahip bir birey oldum ve bilim ve teknolojideki gelişmeleri takip ederek sağlıklı ürünler geliştirip üretebiliyorum. Bu 4 mevsimin hakkını veren iklime ve bereketli topraklara sahip ülkede doğduğum ve büyüdüğüm için şanslıyım. Bunu da 90. yıl önce "Yarın Cumhuriyet'i kuruyoruz." diyen Adam'ın ve Arkadaşları'nın inancına, vizyonuna ve savaşmasına borçlu olduğumu çok net biliyorum. Muassır medeniyet olma yolunda daha yürüyecek çok yolumuz olsa da unutmayın 90 sene önce ortada patika bile yoktu ama yürüdüler:))
 
Hepinize güzel bir gün ve bayram diliyorum.
 
Cumhuriyet Bayramı'mız kutlu olsun!

25 Ekim 2013 Cuma

Gıdanın mühendisliği olur mu ayol?

Bazen içimden kelimeler, duygular taşıyor ve onları mantıklı bir sıraya dizip yazıya başlamak çok zorlaşıyor. Ben de içinde bulunduğum durumu özetleyerek başlıyorum.

Evvelsi gün çıkıntılığını, hayata farklı bakışını sevdiğim bir arkadaşım televizyonda ünlü bir doktorun "Gıdanın mühendisliği mi olur? Sadece patrona daha fazla para kazandırmanın derdinde olmamalı gıda mühendisleri daha sağlıklı ürünlerin peşinde olmalı." minvalinde bir açıklama yaptığını söyledi. Az biraz konuştuk, ben sektörün içerisindeki durumdan filan bahsettim ona ama o kadar kısa yazabildim ki içimde kaldı. İki gündür de düşün düşün düşün içimden taştı ve oturdum yazıyorum.

Şimdi doktorun sorusunu iki açıdan değerlendirmek lazım :

1- Gıdanın mühendisliği olur mu?

2- Gıda mühendisleri sadece patronların ve kapitalist düzenin söylediklerini yapmak zorunda mı?

Burası bir blog ve aşağıda yazacağım düşünceler sadece beni bağlar tabi ama bir çok meslektaşımın da bu düşüncelere katılacağını biliyorum.

Şimdi ilk soruya cevap hem evet hem hayır. Evet çünkü kısıtlı kaynakla bir şey üretmeyi dizayn etmeye ve sonrada üretmeye kalktığınız zaman bu mühendisin işidir. Olay sadece makineleşme değildir. 

Dün misal erişte kesmemiz gerekiyordu. Hem sütlü hem yumurtalı yaptık. Biraz sütü bol olmuş, çok yumuşak bir hamur oldu, kesmek çok güçleşti. Biz de hemen hamur şeritlerini kurutma makinamıza koyduk sadece 25 dakika dış yüzeyini kuruttuk. Sonraki 45 dakika içerisinde 5 kilo erişteyi kırt kırt hemencecik kestik. Şimdi bu tamam mühendislik harikası bir durum değil ama kaynakları verimli kullanmanın bir sonucu. Her akıllı insan bunu düşünebilse de bunu düşünüp sorunu çözmek için analitik düşünce tarzını mühendislik okullarında vermeye çalışırlar. İlk senelerde canımızı çıkartan, bir çok öğrenciye "ne gerek var yeaaa" dedirten ağır matematik ve fizik derslerinin programda bulunmasının sebebi budur, problemlerin çözümlerine analitik bakış açısı getirerek hızlı ve sağlam çözüme ulaşmak.

Aynı soruya hayır olmaz diye de cevap verebiliriz ama doktor beyin argümanından farklı bir hayır bu. Mühendislik özellikle Alman ekolünde sadece makina, kimya ve inşaat alanlarına yakıştırılmış bir meslektir. Onlar bizim gıda mühendisi dediğimize gıda teknoloğu / teknisyeni derler. Yurtdışında gıda mühendisiyim diyince bir garip bakıyorlar önce ama kimsenin kelimelere takıldığını görmedim ben. Kelimelere takılan Türk halkıdır. Bizim şark tarafımız etiket sever, mevki sever, büyük büyük kocaman kocaman isimler sever. O kadar ağır eğitim aldıktan sonra bölümü okuyan da ezilmemek ister açıkçası. Yani bu isimlendirmenin arkasında kültürümüz var dostlar.

İkinci sorunun cevabına geçmeden önce mesleklere çok da takılmamak gerektiğini özellikle belirtmek istiyorum. Misal bu soruyu soran doktor bey göğüs hastalıkları uzmanı. Beslenmeci değil, direkt alanı dahiliye değil ama beslenme üzerine bol bol kalem oynattığını biliyoruz. Oynatsın bir lafım yok ki zaten bizim halkımız doktor da sever. Beyefendinin söylediklerinin çoğuna da ben de imza atarım, doktordur bir bildiği vardır düşüncesinden yola çıkarak feyz alırım, araştırır, öğrenirim. Kendisi en azından doktor. Bu ülkede tütün eksperleriyle kimya profesörleri değme fitoterapistlere, eczacılara, bitki bilimcilere, bitkisel tedaviler üzerine uzmanlaşmış doktorlara taş çıkartacak kitaplar, programlar efendime söyliyim dükkanlar filan filan filan açıp paraya para demezken kalkıp da bir tıp profesörüne ancak aman hocam denilebilir. 

Gelelim ikinci sorunun bariz cevabına. Gıda mühendisleri sadece patronların ve kapitalist düzenin söylediklerini yapmak zorunda mı? Çok basit yanıt esasında : EVET. Hem de koca bir EVET. 

Neden?

Çünkü buradaki sorun gıda vb sorunu değil, buradaki sorun maaşlı çalışma sorunu. Sizden patronunuz ne isterse onu kanunlara en uygun şekilde, gıda güvenliği açısından sorun çıkmayacak biçimde üretmek zorundasınız. Patron misal burda süt var işleyeceğim, taaa 1000 km ötedeki insanlara ulaştıracağım ama uçakla filan gönderemem o yüzden ömrü 1 haftadan uzun olsun ve illa da soğuk zincir gerektirmesin dediğinde yapılan şudur : Sütün bu kriterlere uyabilmesi için proses dizayn edilir VEEEE besin değerlerinde, içerdiği sağlığa faydalı özelliklerinde bir düşme olup olmadığına bakılır. Yani ortada sadece sütün ömrünü uzatıp bin kilometre öteye çakmak durumu yoktur. Var olan sistemler gıdanın besin öğelerini korurken raf ömrünü optimumda tutmak üzeredir. Yani sektörde elinde renkli deney tüpleri ve karışmış saç sakal ile "Ni ha ha ha, sonunda hiç bir besin değeri kalmamış ama 3000 sene dayanan süt ürettim" diye diye dolaşan tipler yoktur.))

Patronun istediği en makul şekilde çözülür ve sunulur. Kendisi bir çok kapitalist gibi kenardan dolaşmak, azcık ucuundan nolcak yahu laflarıyla sizi kandırmaya çalışabilir. Sağlam durup diretmek lazım. Benim gibi olması gerekeni yaptırıp sonra da patronla papaz olmayın ama. Tatlı tatlı yapın. Kovulmayın:))

Gıda sektörünün içinde bulunduğu rafine gıda sorununu iliklerine kadar hisseden ve bunun değişmesi için kafa patlatan, kendi minik çabalarımla bişiler yapmaya çalışan bir gıda mühendisiyim. Biliyorum benim gibi deliler var bu dünyada ve açıkçası işimiz baya bir zor. Yel değirmenlerine karşı savaşıyoruz. Bu savaşta açıkçası sırf adım mühendis olduğu için laf yemek istemiyorum. Sapla saman birbirine karışsın, dumanlı tozlu havada gerçekler flulaşsın istemiyorum. Bana, benim gibi ya da sırf patronu öyle söyledi diye rafine gıdalar üretmek zorunda kalan meslektaşlarıma laf edilmesin. Gücünüz yetiyorsa, mühendislere gelmeden önce şarlatan doktorumsulara, mesleği sağlığın yanından bile geçmeyen sözde profesörlere ve bir de açıkta pislik içinde ne idüğü belirsiz gıda ve sağlık ürünleri satan aktarlara, gözünü para hırsı bürümüş işadamlarına laf edin, carlayın, yerin dibine sokun. Bana da mühendis demek istemiyorsanız demeyin, bana etiket lazım değil hamdolsun. Benim derdim iyi, sağlıklı ve pratik gıdalar üretmek. 

Hadi daha gidip dükkanı açıcam canım eriştelerim kurudu mu onlara bakıcam. Tutmayın beni hadi tutmayın beni:))

23 Ekim 2013 Çarşamba

Bebek tarhanası alırken dikkat edilecekler

Tüm ailem ben gıda mühendisi olduktan sonra bakkalda markette yeni ve/ya değişik bir ürün filan gördüklerinde akıllarının kenarına yazar bana söylerler, akıllarına bişi takılırsa sorarlardı. Kendi işimi kurduğumdan beri artık numune alıp veriyorlar, gönderiyorlar:) Ablam yine bir alışverişinde üzerinde dana kadar bir çocuk fotosu olan bebek tarhanası bulmuş, ilgilenirim diye atmış sepetine. Tatilde bana verdi. 

Bu bebek tarhanası işi bana pazarlama taktiği gibi geliyor. Tamam acı biberden yapılmıyor ve baharat konmuyor içine anlarım da bebek gıdaları işi bambaşka bir iş yahu. Öyle herkesin harcı değil yani. Bi kere mikrobiyolojik olarak filan daha düşük limitler var, kanunlar daha hassas bebek gıdalarına karşı. Ama sağolsun önüne gelen bebek - çocuk pazarı karlı diye dalıyor buraya. 

Neyse lafı uzatmayayım dün iş yerinde pişirdik bu çok ünlü bebek tarhanasını. Bir kere öğütmeyi becerememişler, ama hadi bunu geçelim bu teknolojik bir sorun, halledilebilir. Yahu acaip tuzlu ve nane filan içeriyor. Bebekler bildiğim kadarıyla bir yaşına kadar şeker ve tuzdan uzak tutulur. Sonra nane gibi bir baharat hem tat hem de beslenme açısından bir bebek gıdasına uygun mu yahu? 

bunu üretene kadar ne çektim ben bilirim kardeş:)

Geçenlerde bir anne Makarna, Lütfen!'in twitter hesabından bebeği için tarhana aradığını, bizimkinin bu özelliklere uygun olup olmadığını sordu. Ben de bebek tarhanalarının özellikle tuz içermemesi gerektiğini, bizimkinin de binde 7 oranında (dikkat yüzde değil binde) tuz içerdiğini bu yüzden tam anlamıyla bebek tarhanası diyemiyeceğimi ilettim kendisine. "Elimde bol sütlü, yumurtalı ve kırma buğdaylı bir İç Anadolu tarhana tarifi var, tuz ve baharat eklemeyeceğim. Muhtemelen bebeğinize rahatlıkla yedirebilirsiniz, onu ürettiğim zaman haber vereyim." dedim; kadıncağız teşekkür etti haber beklediğini söyledi. 

Şimdi bu tüketici ne yaptı? Araştırmasına devam etti ve bebek tarhanası olduğu söylenen ama tuz, baharat ve aromatik ot içerebilecek bir ürün alıp bebişine içirdi. Ya bebeğin hassasiyeti varsa? Ya hastalandıysa? Ambalajın üzerinde 4. aydan itibaren içirebilirsiniz yazıyor bir de. Yahu o kadar küçük bebişe unlu biberli naneli tuzlu bişi verilir mi? Üzerine bari bir doktora danışın filan yazsalar. 

Bir bebeğin benim ürettiğim bir ürünü yedikten sonra bırakın ağlamasını, hastalanmasını filan bir dudak bile bükmesini istemem ben. Bir de üstüne üstlük kandırılma işi var. Bir acı koyma tarhanaya olsun sana bebek tarhanası yok yaaaa!!

Biberli domatesli tarhana mevsimi geçti ama bu İç Anadolu tarhanasını (beyaz tarhana) yapabilirim ve yapacağım. Güneşsiz nasıl kurutacaksın sorusu gelebilir. Tarhana esasında güneşte kurutulmamalıdır çünkü B vitaminleri kaybolur direkt güneşe maruz kaldığında. Daha da önemlisi o kadar para verdik kurutma kabini ve nem tayin cihazı aldık:) Hakkını vererek en hijyenik şekilde kurutmayı rahatça yapa:)))

Daha da uzatmadan hem özetleyeyim hem aklımdaki diğer noktaları yazayım :

- Bebek tarhanası alırken tuz, aromatik ot (maydanoz), baharat (nane) vb içerip içermediğine bakın, sorgulayın.

- Biber ve domates içeren tarhanaları kimi doktorlar belirli bir aydan önce önermeyebilirler çünkü alerjik reaksiyon verebilir bebeklerin bünyesi domatese karşı. Doktorunuza danışın.

- Kimi tarhanalar (misal benimki) bir miktar bakliyat (nohut) içerir. Bu bebeğe ekstra gaz yapabilir. Her zaman etiket okumakta fayda var.

- Bebeğinizin gluten hassasiyeti varsa piyasaya yeni yeni glutensiz tarhanalar çıktı, onlara itibar edin. 

- Üzerinde sevimli bebek resimleri olan her gıdaya aldanmayın:)

- Açıkta satılan, güneşte kurutulmuş, içindekilerin bilinmediği tarhanalara prim vermeyin, almayın. Bu tüm tarhanalar için geçerlidir esasında. Tarhana düzgün üretilmediğinde küf oluşumuna bağlı bertaraf edilmeyen mikotoksin içerebilir. Bilin bakalım mikotoksinler uzun vadede insanın başına ne bela açıyor? Evet kanser:((

- İstanbul'da 138 noktadan toplanıp 32'inde aflatoksin (mikotoksin) seviyesinin limit üzerinde bulunduğu çalışma bağlantısı burda: http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/22623886

- Madem böyle bir sorun var devlet napıyor derseniz cevap basit yetişemiyor. Piyasada senelerdir bebek tarhanası olmasına rağmen herhangi bir tebliğin minicik bir bölümünde bile geçmiyor bu ürünün konusu ne yazık ki.

Derdim içinize korku salmak değil zinhar, azıcık bilgi ile farkındalık yaratmak. Umarım becerebilmişimdir.

Güzel tarhanalı günler efendim (TRT spikeri gibi bitirdim.))

21 Ekim 2013 Pazartesi

"Yeminimi bozdum huleyn!!" yazısı No: Bilmemkaç

Günaydınnn,

Tatil dönüşü kafa pencerede uzaklara dalmış düşünürken verdiğim kararlardan birisini uygulamaya geçirme zamanı dostlar. İlk iş de tatil sonrası çamaşır ve evde bişi yokken ne yiycez derdini en azından programa koymuş bir anne olarak düzgün bir internet bağlantısı ile bilgisayarı bir araya getirerek başına oturmak ve bu bloga hakkını vermek.

Her gün (bilenler bilir) makarnalutfen.com adresindeki benim "tükkana" üye olmuş dostlara mail atıyorum. Her gün yeni bir bilgi vermeye çalışıyorum. Artık bundan sonra da blog üzerinden devam etmeye karar verdim. Buyrun karar sürecinin nasıl işledi paylaşayım.

Eski bir dostumuz ile tatilde Çeşme'de bir araya geldik. Taa Piemonte'lere peynir tatmaya giden, ağzına bir tanecik bile kurabiye atmayan bu yaşı henüz 30'larda sağlıklı beslenme gurmesiyle tabi ki kumrunun dibine dibine vuramayacağımız aşikardı. (Bu arada kumrunun üzerine üçgen peynir koymaya başlamışlar. Tü Allah belanızı versin dedim öğrenince. Lütfen üçgen eritme peynirlerine itibar etmeyiniz; kumru gibi yağ ve şarküterinin hası bir yaramazlık tüketirken bile.))

Ne diyordum? Evet. Onur'la uzun zamandır bir araya gelmemiştik. Dedikodusu yapılacak çok "uzman" ve paylaşılacak çok gezi ve yemek hikayesi vardı. Gerçi daha çok geziyi o anlattı biz ağzımız açık dinledik. Güney Amerika, Kuzey İspanya, Mısır filan gezmiş abimiz. Hemen aklımdan çıkmayacak bir detay: Arjantin'de kallavi etin yanına salata isteyince o ne abi diye sormuşlar. Güney yarımküre harbiden bizim tersimiz midir yahu:) 

Siteyi, yapmak istediklerimi, üretmek istediklerimi, ortalıkta şarlatan şarlatan çok dolaşan tip olduğunu, koca koca doktorların tavuktu süttü derken esas harbiden kanserojen içeren gıdaları anlatmadıklarını, bu korku ortamındaki rantı filan filan filan konuştuk. Buralara taşıma derdinde değildim, samimi bir ortamda halimden anlayan bir dosta içimi döküyordum sadece. Güzelce yemeğimizi yedik. Ben artık gittiğim her yerde makarna deniyorum. Hangi markanın makarnasını nasıl pişirmişler, ne sos kullanmışlar diye bakıyorum. O akşam da o çok fan fini fin fon marina restaurantında bir tabak aşırı yağlı deniz mahsüllü salatayı süzdüre süzdüre yedim, evlere dağıldık. 

Gece bir mail geldi Onur'dan. Benim siteyi blogu vb incelemiş. Yurtdışındaki siteleri ve blogları incelemiş ve insanlara nasıl daha kolay ulaşırım üzerinden fikir vermiş. Gıdalar konusunda tam biz uzman olduğumu, yazacak mutlaka çok şeyim olduğunu, blogda ve özellikle sitede daha fazla bilgi vermemi ve bu ikisini mutlaka kaynaştırmamı tavsiye etmiş. Kendi sözlerini alıntılıyorum : "Odaklanmamızı "besleyici, sağlıklı ve kolay gıda" üzerine yapınca, sadece sebzeli makarna ile kısıtlı kalmamak lazım bence. Daha geniş düşünmek gerek."

İyi güzel bir düşüneyim diye yattım ben o gece ama uyumak ne mümkün? Midem kocaman, garip bir karın ağrısı. Kıvrandım durdum en sonunda kendimi lavaboya zor attım ve bir saatlik bir cebelleşmenin ardından sistemi temizledim. Bi küçük kase süzme yoğurt ile ağzımın tadını ancak düzeltip yatağa geri döndüm.

Bir çok hassas bünye gibi terslikler hep beni bulur. Özellikle gıdalar konusunda. O gece yatakta kıvranırken, koca marinada en şık restauranttan bile zehirlenmiş olmama hayret edip sonra da kızım ne hayret ediyorsun, şık yer diye ne güveniyorsun, ne inanıyorsun diye diye diye kendime kızarken acı içinde Onur'un dediklerine hak verdim. Yolda da çok düşündüm bu konu üzerine.

Bu blogu özellikle siteden uzak tutma derdindeydim, takipçilerim bilir, eski yazıları okuyanlar da bu çabayı hissedecektir. Amaaaaa artık vazgeçiyorum. Gıda üzerine sadece düzgün üretimi ve tüketimi değil felsefesi, kalitesi, tarihi üzerine bu kadar kafa patlatırken ve en enn ennnnn önemlisi de kimseye eyvallah demeden üretim yapabileceğim bir işletmem varken her şeyi birleştiriyor ve en azından her gün buraya aklıma takılanları, düşündüklerimi, gördüklerimi ve ve özellikle de ürettiklerimi yazma kararı alıyorum. 

Bu sıralarda çok mu yeminimi bozdum huleyynnn yazısı yazdım yahu:))

Neyse beni anlayan anladı bence:)

Tatilden kalanlar :

- Yabanmersini reçeli tattım. Süperdi. Size yapıcam hem de en sağlıklısından.

- Yeşil mercimekli mantım dillere destan olmaya başladı. Bayram başında taaa Eskişehir'den gelen siparişe nazikçe bitti cevabını vermek çok çok üzdü beni. Kendimi sadece makarnacı olarak tanımlamaktan çıkıyorum artık. Bugün hatta bu hafta bol bol yeşil mercimekli mantı üreteceğiz. Bugünden siteye ekliyorum, siparişlerinizi alacağım.

- Canım cicim güzel insan Tijen Hanım da yazmış beni ve ürünlerimi. Nasıl onurlandım nasıl sevindim anlatamam:)) Hatta çok tatlı bir hatırası da oldu çünkü o benim ürünleri tadarken ben de onun otlar kitabındaki tarifleri altlarını çize çize okuyup feyz alıyordum. Beni ona götüren canım Ayfer Yavi ablama da biraz evlilik programı şeysi olacak ama buradan sevgiler öpücükler:)) Yazının bağlantısı burada : http://mutfaktazen.blogspot.com/2013/10/once-www.html

- Pekmezlerin kek vb de kullanıldığında besin öğelerinin azalması ile ilgili yazı isteği geldi. Bu hafta içinde yazıp sizlerle paylaşacağım.

- Instagram'da http://instagram.com/makarnalutfen adresinde takılıyorum gördünüz mü? Dostlar pişirdikleri makarnalarımın fotoğraflarını paylaştıkça pihuuu acaip seviniyorum:))

- Evvelsi gün Sasalı'nın tarlalarından o anda koparılmış çiçeği üzerinde tazecik kabakları ve çıtır pırasaları ablamın mutfağında yatar görünce içim gitti, kokarım mokarım demeden mücvere giriştim. İçine de benim sebze kurusundan bir yemek kaşığı attım. Ablam, seninki çok farklı çok güzel oldu herhalde sebze kurusundan dedi:) Esasında tamamen iyi malzemeden efem:))

- Alaçatı'da kendi üretimhanesinde şarap üreten sınıf arkadaşlarıma uğradım. Arkada üretip önde satıyorlar. Nasıl gururlandım anlatamam. Shiraz'ları çoook güzel. (http://instagram.com/p/fkWI0tiIQk/)Ben bi şişe rose aldım, özel bir akşama saklıyorum. Reçeller, sabunlar bir sürü ürün de var. Sezonu bitti oraların ama belki belki giderseniz uğrayın değirmenin hemen karşısındaki Gemici Şaraplarına benden selam söyleyin:)) Ot festivalinde bu sene innnnşallahhhhh ordayım hemi de süprizlerle:))

- Geçen hafta Sıdıka'cım cibez gönderdi. Bakalım bu hafta hakkını vererek bir makarna yapabilecez mi ondan:))

Ben gittim, tatil dönüşü çok iş varken çenem düştü iyice. Güzel bir hafta olsun herkese:)))