30 Mayıs 2012 Çarşamba

Banvit'ten cevap geldi...

Banvit'in hem e-postalara gönderdiği hem de kendi sitesinde yer verdiği imzasız  "Annelere Mektup"un rahatsız edici taraflarını şu yazıda eleştirmiştim. Yazı linkini Banvit'e gönderdim. Cevap geldi ve aşağıda dün gerçekleşmiş yazışmalarımızı sırasıyla veriyorum ama "uzun bu ne okuycam" diyenlere özet geçeyim : Söz konusu nereden tutarsan elinde kalan yazıyı tüm iyi niyetiyle Banvit'in İletişim Direktörü kaleme almış ve benimle iletişime geçen de yine kendisi idi. Yani kısacası ben kendisini kendisine şikayet etmiş oldum; daha üst yönetimden birileri beni duymadı, yazı hala yerinde duruyor. Ne mal bulmuş mağribi gibi büyük bir markaya saldırma ne de insanların ekmeği ile oynama derdinde değilim, ilgili kişinin ismini silerek bu yazışmayı yayınlıyorum ama Banvit'in bu zorlayan ticaret ve sosyal medya ortamında ekstra bir kontrol mekanizması yaratsa iyi olur fikrindeyim.

Yazışmaları sırasıyla aşağıda okuyabilirsiniz :


Sayın Yetkili, 


Annelere Mektup yazmışsınız. Ben de size bir anne ve gıda mühendisi olarak bu mektubunuzu eleştiren bir yazı yazdım ve sizinle paylaşmak istiyorum. Bir çıkar amacı güderek hareket etmiyorum, sevdiğim ve tükettiğim bir markanın bir pazarlama hatası yapmasını istemediğim için yazıyorum. Söz konusu yazım şuradadır : http://benimgidamuhendisim.blogspot.com/2012/05/banvitcim-sen-ne-yaptn-yaaa.html 


Saygılarımla, Tuğba Bayburtluoğlu



Sayın Tuğba Bayburtluoğlu,

Yazıyı yazan kişi olarak mesajınızı da ben cevaplamak istedim. Öncelikle yorumunuzla ilgili bizi de bilgilendirme nezaketini gösterdiğiniz için çok teşekkür ederiz.

Yazının son paragrafının sizi kızdırmış olmasına üzüldüm, bununla ilgili bir açıklama getirmek isterim.
İnternette linkler verilirken yazının son satırının kesilmiş olduğunu gördüm, dolayısıyla siz de “ben kim, iç sesim mi..” gibi sorguluyorsunuz. Oradaki “ben” benim, kimlik ise Çocuğum ve Ben dergisinin editörü İlgi Görener. Banvit olarak yaklaşık on yıldır yayınladığımız bu derginin editör yazılarında çoğunlukla kendi annelik deneyimlerimi paylaşıyorum. Bazen kendi düşüncelerimi, bazen de çocuklarımın bana öğrettiklerini. O yazı da orijinal olarak dergimizin editör köşesi için hazırlanmıştı.Yazının altındaki imza kalsaydı belki daha az tepki duyardınız belki de bir şey değişmezdi ama bu detayı bilin istedim..

Ama en yüklü eleştirinizi organik konusunda yapmışsınız. Ben organik kötüdür demiyorum ki, basitçe organik yemediğimi söylüyorum. Siz benim, Banvit üretmediği için organik yemediğimi ilan ederek tüm sektörü karalamak istediğimi düşünüyorsunuz. Ben de satır arasında bütçelerinden organik yiyeceğe pay ayıramayan anneler üzülmesinler diyorum.  Herşey nasıl görmek istediğimize bağlı değil mi?

Tuğba hanım, eğer yolunuz düşerse sizi Banvit tesislerinde ağırlamaktan ve uygulamalarımızı paylaşmaktan çok mutlu oluruz. Samimi yaklaşımınız için de ayrıca teşekkürler.

Saygı ve sevgilerimizle,
.....
Banvit AŞ.
Kurumsal Gelişim ve İletişim Direktörü


Sayın ......,

İvedi cevabınız için teşekkür ederim.

Sizin e-postanızdan sonra yazıyı ilk gördüğüm gazete e-postasına sonra da firmanızın sitesindeki pdf linkine baktım (http://www.banvit.com/pdf/9.pdf). İkisinde de alıntıladığım gibi duruyor; kesintinin ne olduğunu bilemeyeceğim ve sitenizde de bir değişiklik yapılmadığı için bu hali üzerinden devam edeceğim.
"Her şey nasıl görmek istediğimize bağlı değil mi?" diye sormuşsunuz çok çok haklısınız. Bana Türkiye'nin en büyük gazetelerinden birinin gönderdiği bilgilendirme e-postasındaki ve Türkiye'nin sanırım en büyük tavukçuluk firmasının yayımladığı mektubu gördüm ve bu büyüklüklere yaraşır bir eşit mesafede durma ve etik değer bekledim. "Banvit'ten" diyince ve altında imza olmayınca bunu düşünmem çok normal. Altında sizin bu bana gönderdiğiniz e-postadaki gibi imzanız da olsaydı yine Banvit'i topa tutardım çünkü firmanız ve siz benim için birsiniz; Banvit ya da Görener farketmez, çünkü siz orada çalışıyorsunuz ve orayı temsil ediyorsunuz. Bir direktörden daha sade bir ünvanınız olsa bile, çocuk sahibi olup olmasanız bile bu değişmez. Yazı Banvit'in kurumsal kimliğinden çıkmadır, yazanın kim olduğu ile ilgili bir bilgi bulunmamaktadır. Bu yüzden "organik almıyorum" cümlesi hele ki yanında "alamadığım için üzülmüyorum" gibi bir açıklama olmaksızın Banvit'in kurumsal düşüncesi olarak algılanıyor.

İşin özü eminim iyi niyetlerle yazmışsınızdır bu yazıyı ama büyük bir firmayı temsil ediyorsunuz, imzanız olsaydı da yine büyük bir firmayı temsil ediyor olurdunuz ve iyi niyet bu tip çalışmalarda ne yazık ki yetmiyor. Yazılı iletişim zordur bu yüzden kelimelerin düzgün seçilmesi, cümlelerin doğru konumlandırılması önemlidir. Uzun süredir editörlük yapıyormuşsunuz, işinizi size öğretmek gibi bir kendini bilmezlik içinde değilim haşa ama bu mektubunuzun benim gibi bir çok insanı rahatsız ettiğini ve üzdüğünü bilmenizi isterim.
Yazışmalarımızı sizin de izniniz olursa blogumda yayınlamak isterim. Sizden bu konuda haber gelmezse isminizi silerek bir kaç gün içerisinde yayınlamayı düşünüyorum.

Saygılarımla,

Tuğba Bayburtluoğlu,
Gıda Müh., İşletme Bil. Uzm.


Merhaba Tuğba hanim,

Ben bizi bilgilendirmenizi samimi bulduğum icin sizin şahsınıza cevap verdim, bundan sonrası sizin tasarrufunuz.

Saygı ve sevgilerimizle,
.....

29 Mayıs 2012 Salı

Çabuksa çorba?? Hımmmm...

Çabuk çorbanın kalorisi de çabuk a dostlar, biliyo muydunuz?

Ne zamandır yazıcam:

Hazır çorba versus çabuk çorba.

Birinin bir tabağı 65 kalori diğerinin bir kupası 120 kCal.


İkisi de kremalı mantar çorbası.

Hadi biri diğerinin iki katı olan fiyatı geçtim (nitekim çabuk diyorsa bunun bedelini ödemek gerek) ama bu kalori olayını geçemedim a dostlar. Çorba da çorba amma kafamızı ütüledin be demeyin rica ederim. Bastırdınız koruyucular kalktı çorbadan, bi kere daha bastırsak çıkartsalar içerisinden şekerleri, glikoz şuruplarını, azaltsalar yağını, kalorisi daha düşük hazır çorba yapmazlar mı yahu:))


28 Mayıs 2012 Pazartesi

Banvit'çim sen ne yaptın yaaa???

Banvit ortalıkta dolaşan korkutucu gıda haberlerine cevap niteliğinde bir mektup ile karşılık vermiş. Bir gazetenin aile eki ile de benim reklam (spam) kutuma düşmüş bundan iki hafta önce. Silerken gördüm "Annelere Mektup" yazısını. Dur dedim okuyayım ne demiş. Linki burada ama yorumları yazabilmek için  yazıyı aşağıya kopyalıyorum ve yorumlarımı da parantezi içine farklı renkte yazıyorum:

Banvit'ten Annelere Mektup 


Merhaba, (Merhaba Banvit'çim)

Eminim bu yazıyı okuyan herkes son günlerde çeşitli gıdalar konusunda çıkarılan haberleri yakından takip ediyordur. (Bir anne ve gıdacı olarak evet..)) Bu teorim doğruysa, o zaman çoğunuz şu anda çocuğunuza verebileceğiniz sağlıklı gıdaları nereden bulacağınızı düşünmekten yorgun düşmüş olmalısınız. Çıkan haberler yenir yutulur gibi değil, hepimiz zehirle besleniyoruz. Yumurta, tavuk, süt gibi tüm temel besin kaynaklarımız bizi kanser yapmak üzere üretiliyorlar. (Yok illa kanser yapsın diye üretilmiyolar Banvit'çim daha ilk cümlede hemen saptırmışın lafı. Kanserojen maddeler, antibiyotikler kullanılıyor, sağlıksız üretiliyor deniyor) Sebzeler, meyveler zaten hormonlu, onları da yemeyin. (Hormon tamam o da var ama benim bizzat derdim tarım ilaçları) Peki ya un? Unun sağlıklı olduğunu mu düşünüyorsunuz? Hiç de değil, çünkü buğdaylara da böcekler gelmesin diye insanları kanser yapabilecek ilaçlar sıkılıyor. (Bak burada doğru biçimde ifade etmişsin. "Kanser yapabilecek") Balık? O zaten ağır metallere bulandığı için unutun gitsin. Ağır metallere bulanmamış çiftlik balıkları var ama onlar da yemle besleniyor. Kim bilir o yemin içine neler karıştırıyorlardır. Hadi bakalım ne yiyeceğiz şimdi? Nereden bulacağız sağlıklı yiyeceklerimizi?

Köy ortamını şehre taşıyamayacağımıza göre biz gidip köyde yaşasak? Tarım ve hayvancılıkla uğraşsak, sonra da birbirimizle yetiştirdiğimiz tahıl, sebze, meyve, et, süt, tavuk, yumurta artık ne bulursak değiş tokuş etsek ve sağlıklı beslenip çok uzun yaşasak... (Alttan alta dalganı geçmişsin Banvit'çim ama var ya haklısın esasında. Şehrin az dışında bir süt üreticisini ziyaret ettiğimde "kim burada yaşamak istemez ki" retorik sorusuna "ben istemem" cevabını vermiştim. İstemem bok kokusu içinde  yaşamayı yahu. İstemiyorum takas yapar zamanlara dönmeyi, istemiyorum enginar yetiştirmeyi öğrenmeyi. Makul bir fiyata temiz gıda satın almaka istiyorum şehirde otururken, o kadar..)Sahi eskiden yaşam çok uzun muydu? Yoksa ortalama ömürler son zamanlarda daha mı uzamaya başladı? Eskiden kanser vakaları çok mu azdı? Yoksa şimdilerde tıp çok ilerledi de hastalık teşhisleri mi kolaylaştı? Ne hastalık olduğu anlaşılmadan dünyadan ayrılan büyüklerimizin de kanser olmadığını kim iddia edebilir? (Burası da doğru, eskiden ölen ölüyordu, neyden öldüğünü bilmiyorduk. Ama şu da bir gerçek ki artık elimizde modern dünyanın istatistikleri de oluşmaya başladı. Hani çok uzağa gitmeyelim bundan 20 yıl öncesinden, 90'lardan beri kanser vakalarında artış varmış be Banvit'çim..)

İnternet harika bir araştırma ortamı ama çoğumuz vaktimizi internette şehir efsanelerini takip edip birbirimize yayarak harcıyoruz. Bu efsaneler o kadar komik ki, tavuğu günde iki kez yumurtlatan bile var! (Bak burada haklısın.)  Bunlara inananlarsa bizim eğitim sistemimizin en önemli çıktısı. Neden? Çünkü bize öğrenmek değil ezberlemek öğretildi. Araştırmak, düşünmek değil, önünüze koyulan metne göre soruları cevaplandırmak öğretildi. Sormak, tartışmak değil, verilen bilgiyi olduğu gibi kabul etmek öğretildi. Eh bu alt yapıya bir de felaket haberlerine olan merakımızı eklersek şehir efsaneleriyle kafaların karışması kaçınılmaz sonuç oluyor. (Ya biz internet güzeldir diyoduk ne zaman suç sende değil eğitim sisteminde diyen eleştirilere geldik? Banvit'çim sen ulusal bir firma olarak tüketicine laf ettirtmiyorsun, lafın civarından dolaşıyorsun ama suç sende değil desen de tüketicine araştırmıyorsun diyorsun.) 

Ben şanslıyım, en azından et, tavuk ve yumurta konusundaki efsanelerin ne kadar gerçek dışı olduğunu biliyorum ve çocuklarım proteinden mahrum kalmıyor. (Ben derken kim bu Ben Banvit'çim? Sen misin yoksa birden iç sesi mi oldun bu mektubu okuyan annenin?) Mevsimine göre sebze ve meyve seçiyorum ama hiç organik olanından almıyorum. (Ya bak açık konuşucam Banvit'çim, Bu mektubu ilk okurken aa fena yazmamış lan hissiyatı içerisindeydim ta ki bu cümleye kadar. Lan bi dakka bu ne biçim cümle dedim. Banvit'çim senin organik yatırımın yok diye koooocaaaaaaaa bir üretim, paylaşım ve ticaret sistemini tü kaka demeye ne hakkın var? Bir meyveyi sebzeyi zamanında almanın organikle ne ilgisi var? Sera organiği diye bir kavram olsa da organik tarım ürünleri  mevsimsel hasat takvimine uyar çok çok büyük çoğunlukla; kendinle çelişiyorsun. Turfanda sebzenin negatif algısını organiğe yüklemeye çalışıyorsun. Ayıp ama bu yaptığın yahu. İki gün sonra gün gelip devran dönüp organik işine girersen nasıl yutucan bu lafları?)  Olabilecek hastalıklardan korkarak yaşayıp onları çağırmaktansa, ben çağırmadan gelen beta vs. gibi hastalıklarla uğraşmaya devam ediyorum. (Banvit'çim burada Reiki'ci annelere mi göz kırpıyosun napıyosun? Bu cümle ne demek yahu?? Bak sinirden ne yazacağımı şaşırdım:(() Ama bu hastalıklardan kesinlikle yediklerimizi sorumlu tutmuyorum. (Hah bu da tüy dikme cümlesi olmuş. Tamam ben de sevmiyorum doktorların en ufak bişide "yediklerindendir" demesini, araştırmadan etmeden çeşitli mecralarda gıdacılara yüklenmelerini ama bu kadar kesin bir ifade kullanmak da olmaz be Banvit'çim. Hele ki birazdan tavsiye edeceğin bilimselliğe, uzmana sormaya sığmıyor az önce eğitim sistemine yüklediğin araştırmadan inanmanın kucağına atıyorsun bizi. Olmaz.) 

Sevgili anneler, lütfen aklınıza takılanları birbirinize değil gerçek uzmanına sorun ve yanlışı, doğruyu bilimsel kaynaklardan öğrenip rahat edin. Çocuklarınız güzel büyüsün diye... (Hah sonunda güzel bir cümle yahu. Bak ne güzel kendi sitende bir sürü bilim insanın görüşlerine yer vermişsin, belgelerle, bilimsel çalışmalarla yazılan yazıları paylaşıyorsun tüketicilerinle. Onlar çok güzel ve yeterliyken kim kanına girdi de yukarıdaki yazım hatalarını benim düzelttiğim kopuk cümleleri anlamak için kaç kere okuduğum ordan oraya zıplayan bu mektubu kim yazdı? Sektörden anlamadığı ve gaza geldiği kesin çünkü ticari etiğe bile uymadan kaleme alınmış bir mektup bu. Annelere neden gerizekalı muamelesi yapan bir mektubu yayınlıyorsun Banvit'çim? Ben senin iyi bir müşterinim. Geçen güzel bir sosyal sorumluluk projeni gördüm, bloğa alıp yazayım diye düşünürken bu yazıyla mı seni ağırlayacaktım bu sayfada yahu? Üzüldüm vallahi üzüldüm. Giriş sayfandaki "Piliç üretimiyle ilgili asılsız haberler için tıklayınız." bölümü bize yeterdi, neden bi de bu mektubu yazıp ortalığı bulandırdın ki Banvit'çim, reklamcı gazına mı geldin? Gelecek sefere anneleri hedef alan mektuplarda dikkat et lütfen; onların arasında da senin sektöründen, iyiyi kötüyü ve en önemlisi bilimsel metodolojiyi bilen "anneler" de var. En olmadı ara sor bi bak bakalım GM hanım de, olmuş mu de valla para neyin istemiyorum.)

Sağlık ve sevgiyle kalın, (Sen de Banvit'çim sen de. Bu yazımı sana da gönderiyorum artık kaale alır mısın bilmem. Ama beni çok üzdün haberin olsun.)


Bir kaç gün sonra gelen ek : Olayın devamı için bkz. http://benimgidamuhendisim.blogspot.com/2012/05/banvitten-cevap-geldi.html

25 Mayıs 2012 Cuma

Nutella 'nın fındığı

Nutella reklamlarında Türk fındığı kullandığını bastıra bastıra söylüyor. Yurtdışı reklamlarında böyle bir Türk fındığı kelamının geçtiğini hiiiççç sanmıyorum. Körler sağırlar birbirini ağırlar modunda seviniyoruz, hele ki hem kör hem sağır biziz burada.


Nutella'nın pazarlama duruşu bununla başlamıyor tabi bir dünya devinden bahsediyoruz. Bakınız ambalajına, önden yuvarlak kavanoz yandan elips... Gerçi bu bilgi de eski ya, kaç sene oldu Nutella Türkiye pazarına gireli.


Fındık kremalarıyla ilgili düşünüyorum da bugünlerde, aklıma geldikçe yazıcam işte:)

24 Mayıs 2012 Perşembe

Tarım ilaçları üzerine bir yorum....


Antalya'da iki çocuktan sonra akademik kariyerine devam ederek beni gıptadan kıskançlığa sürükleyen (!) Gıda Mühendisi dostum Semiramis aşağıdaki yorumu yapmış. Hem yorumda kalmasın hem de bu konu acayip önemli diye buraya alıyorum hiç bir değişiklik yapmadan:

"21 Mayıs "Dunya Sut Gunu" munasebeti ile Antalya GMO, bi seminer düzenlemişti. 2 hocamız konuştu orda. Genel olarak ilaç sorununun büyüklüğünden bahsedildi. Süt, GDO gibi meseleler, tarım ilacı sorunu yanında devede kulak kalır. Bizim şu an gıda ile ilgili en büyük meselemiz, ne E maddeleri, ne sütün UHT olması, ne de GDO. Olay inanılmaz ölçülerde ve mütemadiyen tarım ilacı tüketiyor olmamız, ilaçlamaların özellikle iç pazarda denetimsiz olması, yapılan analizlerin ve verilen raporların gerçekliği konusunda emin olduğumuz büyük şüpheler! Bu arada ben gıdalarda pestisit analizi yapan bir ekibin parçasıyım. Henüz piyasa analizlerine başlamadık ama başlayınca hiçbirşey alamamaktan şimdiden korkmaya başladım." 

Bu konuda yazacak çok şey var çok...

23 Mayıs 2012 Çarşamba

"Çiğ süt - Araba" bağlantısı:)

Bak blogcum ben çiğ süt tüketimine karşıyım, bu konuda da çok söylenecek kelam var. Bi ara detaylıca yazarım ama bir firma tanıtımını okurken aklıma geldi yazıcam : "Güvendiğim bir üreticiden çiğ süt alıp tüketiyorum" söylemi airbagli araba aldık diye emniyet kemeri takmamaya benziyor yahuu...  

A Wake-Up Story, by Healthy Child Healthy World - Bir Farkındalık Oluşumu Üzerine Düşünceler....

A Wake-Up Story, by Healthy Child Healthy World

Burayı ben de bu sabah keşfettim bir dost sayesinde. ABD temelli bir farkındalık yaratma kuruluşu gibi duruyor. Kimyasalların zarar vermediği çocuklar yetiştirmek için tek bir evden başlayabiliriz, siz de katılın diyorlar. Video iyi güzel hoş yaratıcı bir takımın elinden çıkmış belli (Artık böyle zaten söyleyecek çok çok çok iyi bir lafın olsa bile onu görsellerle uygun müziklerle donatacaksın ve öyle paylaşıma sunacaksın. Bunun için de tek bir kişinin çabası yetmiyor tabi:)

Ne diyodum ha evet video derdini tatlı tatlı anlatma konusunda başarılı. Gerçi arada sirke asidi gibi zararsız asitleri de tu kaka göstermişler. Komik.. Ha bi de "herbicide, perticide olmayan kısacası -cide"sız bir hayat istediklerini" belirtmişler. Ben Latince son eklere takacak kadar tutkulu değilim ama bütün bu böcek vb ilaçlarının azaltılmasını, kontrol altına alınmasını canı gönülden destekliyorum. Çüğ süttü e maddesiydi bunları tartışmaktan daha önemli ve daha öldürücü bu tarım ilaç.ları konusu.

Kısacası ben bu kuruluşu takibe alıyorum. Öyle Meryl abla ile Först Leydi fotolu alt mesajlarla olmaz, bi takip edip kendi yorumumuzu koyalım bakalım:)))

22 Mayıs 2012 Salı

Hazır çorbalar üzerine..

Çorba seven bir millet olarak hazır çorbaları da bolca tüketiyoruz. Esasında garip çünkü hazır çorba dediğin o kadar da hazır değil, başında bekleyip karıştırman gerekiyor nitekim içinde un var, topaklanır. Halbuse içinde un olmayan misal bulgurla ya da sadece mercimekle vb yapılan çorbaların başında beklemeye gerek yok. 

Neyse...

Çorbalar hakkında aklımdaki bu değildi ama iyi oldu fark ettiğim:) 

Bu çorba konusunda bir nokta daha var esas onu yazmaya oturdum bilgisayarın başına. Bir çok markanın üzerinde kocaman kocaman  "Koruyucu Katkı Maddesi" içermez yazıyor böyle nal gibi. Onu yazıcam, başlıyorum: 

Eyyyyy Tüketiciiiiii... 

Aklına o çarşaf çarşaf yayınlanmış E-maddeleri listesi geliyor değil mi bu uyarıyı görünce. "Ohh" diyorsun "bu markayı alabilirim çünkülüm o e-maddelerinden yokmuş"

Nanik canım tüketicim afedersin. Koruyucu katkı maddesi yok ama başka katkı maddeleri var. Bal gibi var; bu bi pazarlama şeysi. Oyunu demiyim ama bi pazarlama olayı.

Canım tüketicim, bu e-maddeleri hakkında detayyyylı yazdıydım, koyacağım bloga da bi ara. Kısa yoldan şöyle diyim kanunen kesinlikle yasak değiller. Gıdalara hammadde dışında konulan her türlü yardımcı malzemeye katkı maddesi denir. Yani vitamin de katkı maddesidir, asitliği arttıran limon asidi de. Bak gene gaza gelicem sayfa sayfa yazıcam olmaz. Kısacası kanunen bir sorun yok. Tabi ki dozajında kullanıldıkları sürece...

Amaaaaaaaaaa....

Bir grup insan der ki : Bu katkı maddeleri 50 bilemedin 100 yıldır hayatımızda. Bunların bize ne gibi zararlar getireceği üzerine bir kaç nesillik araştırma henüz yok. Belki zararları ileride ortaya çıkacak, en iyisi kullanmamak.

Tartışma devam ediyor. Seçim tüketicinin sonuçta. 

Bütün bu e-maddesi tantanasıyla tüketici bastırdı da çorbacılar çorbalarını koruyucu madde olmadan da üretebileceklerini buldular. Güzel bi gelişme ama hazır çorba dediğin katkı maddesiz olmaz en basitinden aromasız, mono sodyum glutamatsız olmaz. Yani tabi olur da bu kadar satmaz. En azından şimdilik elimizde bol msgli çorba var. Msg konusunu da bi ara yazıcam inşalla. Bu yaz başlangıcında sıcak sıcka çorba yazdım diye kızmayın aklımda kalacağına blogumda kalsın:)

21 Mayıs 2012 Pazartesi

Sucukları assak mı beslesek mi?

Eskiler eti baharatlayıp bağırsağa tıkıştırır sonra da asarlarmış kurusun diye. Neden çünkü  sonbaharda sucuk yapılırmış. E yaz atlatılmış oluyor, havalar soğuyor, sucukları havadar bi yere asarsan kurur tabi, zaten buzdolabı yok. Ama artık öyle değil. Sucuk üretimi çok değişti ama beyler bayanlar. Her mevsimde sucuk üretiliyor, eve getirince kurutmak için asmamak lazım, buzdolabına koymak lazım:)

Eski tip ince bağırsak kılıfların kullanılmamasıyla da alakalı değil bu durum. (Zaten bi kaç mahalle kasabı ile idealist üretici dışında kimse bağırsak kullanmıyor artık üretiminde.) Kılıfların artık doğal olmaması açısından da bir değişiklik yok. Nereden alınırsa alınsın eve sucuk geldiğinde direkt buzdolabına girecek, dışarıda bırakılmaması gerekiyor. Hele ki yaz aylarında.

Bu yüzden aldığınız sucukları hemen tüketin, öyle kurusun diye asmayın bi yerlere çok rica edicem. Hadi afiyet olsun sucuklu yumurtalarınız:)

Merhaba

Adettendir ya merhaba ile başlamak merhaba olsun yine adı:)

Gıda mühendisliğim 14 senelik. Daha okuldayken bile insanlar gıdalar hakkında fikrimi sorarlardı. Her zaman en bilimsel halimle cevaplardım. 3 sene önce bir site kurdum bu sorulara "yazılı" cevap vermek için. Bilimsel olsun, en az üç kaynaktan bilgileri tecrübemle yorumlayıp yazayım istedim. Yazdım da. Ama biraz uzun ve sanırım sıkıcı yazdım, aman kimse üzülmesin diye uğraştım. Ama artık o site kapanıyor. Buraya taşınıyorum. Daha kısa, öz ve daha "Sezarın Hakkını Sezara" veren bir şeyler yazma derdindeyim. Sadece paylaşma amacı taşıyorum. Çünkü bilgi paylaştıkça çoğalır.

Hadin bakalım kazam mübarek olsun...